Hamdolsun

HAMDOLSUN!!

Biri baksın falımıza, Tuz kattılar balımıza,
Ağlanacak halimize, Gülüyoruz hamdolsun...

Süleymaniye'de serçe, Davos'ta aslandan pençe,
Gül değil, dikenli bahçe, Suluyoruz hamdolsun...

Diplomasi, ince ince, Dokunulur mu hiç gence?
"One minute"lik  İngilizce, Biliyoruz hamdolsun...

Hani teğet geçecekti? Kriz gelip geçecekti?
Başlamadan bitecekti? Ölüyoruz hamdolsun...

Millette geçim korkusu, Onlarda seçim kaygısı,
Şehirde kömür kokusu, Soluyoruz hamdolsun...

Nerde düzen, nerde birlik? Hani birdik, bütündük?
Bir alt kimlik, bir üst Kimlik, Bölüyoruz hamdolsun...

Rantın peşine düşenler, Deniz Feneri SEVENler,
“Ya sev, ya terk et" diyenler! Kalıyoruz hamdolsun...

Üç beş kuruş memuruma, Hem emekli hem duluma,
Gemi yakışır mahdumuma, Alıyoruz hamdolsun...

"Al git!" dedi anamızı, Okutacak salamızı,
Aradıkça belamızı, Buluyoruz hamdolsun...

Nerede iş, nerede aş, Gözler çıktı yaparken kaş,
Ömrümüzden yavaş yavaş, Çalıyoruz hamdolsun...

Bir Recep İvedik filmi, İzledik, güncel ve ilmi,
Uyuma vakti geldi mi, Dalıyoruz hamdolsun...

Şehit: "Kelle", Apo: "Sayın", Yüreklerde gizli  mayın,
Kimler yiğit kimler hain? Biliyoruz hamdolsun...

Avrupa'nın havuçları, Kapalıdır kapıları,
Tuz dökülmüş avuçları, Yalıyoruz hamdolsun...

Dünyalıktır, zikirleri Anlaşılmaz zehirleri,
Akılları, fikirleri, Çeliyoruz hamdolsun...

Mektup, zarfa ilişmiyor, Demokrasi gelişmiyor,
Cafer'e bez yetişmiyor, Siliyoruz hamdolsun...

Hayal gibi, gerçek gibi, Aciz miyiz, böcek gibi?
Susuz kalmış çiçek gibi, Suluyoruz hamdolsun...

Bu teranelerden bıktık, Bilmem nerde hata yaptık?
Sinir küpü olduk artık, Doluyoruz hamdolsun...

Kader örmüş ağlarını, Özledik dost bağlarını,
Ergenekon dağlarını, Deliyoruz hamdolsun...

Onlar efendi, biz hamal, Artık zamanı: Bir rol al!
Hepimiz MUSTAFA KEMAL, GELİYORUZ hamdolsun…

Kırmızı iblikli küçük tavuk

Zamanın birinde bir çiftlikte kırmızı ibikli küçük bir tavuk yaşarmış. Tavuk kendi yiyeceğini kendisi bulur ve bu güzel çiftlikte çok mutlu bir hayat yaşarmış. Bir gün buğday taneleri bulmuş ve bunları ekerek daha çok yiyecek elde edeceğini düşünmüş. Ancak nasıl ekeceğini bilmediği için arkadaşlarından yardım istemiş:
- Bu buğday tanelerini ekmek için kim bana yardım edecek ?
Ördek cevaplamış:
- Ben yardım edemem, ancak istersen sana kahve tohumu satabilirim. Buğday yerine kahve ekersen, çok para kazanır ve istediğin kadar buğday alırsın.
Domuz oradan seslenmiş:
- Ben de yardım edemem, ancak kahve ekersen ürünlerini ben satın alırım.
Fare hemen atlamış:
- Ben buğday ekiminden anlamam ancak kahve ekmek için gereken parayı sana borç verebilirim, sonra ödersin.
Ticaretten ve tarımdan anlamayan kırmızı ibikli şirin tavuk, bu sözler sonrasında kahve ekmeye karar vermiş ve buğdaydan vazgeçmiş. Ancak kahve nasıl ekilir bilmediğinden yine yardım istemiş:
- Kahve ekmek için kim bana yardım edecek?
Ördek:
- Ben yardım edemem, ancak kahvenin çabuk büyümesi için gereken gübreyi sana satabilirim
Domuz:
- Ben kahve yetiştirmekten anlamam ancak kahveleri zararlı böceklerden korumak için ilaca ihtiyacın var, istersen sana satarım
Fare de:
- Gübre ve ilaç için gereken parayı istersen sana borç olarak veririm
Sonunda kırmızı ibikli tavuk çalışmaya başlamış, çalışmıııııış çalışmış. Kahve yetiştirmek buğday yetiştirmekten daha zormuş ve daha çok gübre ve ilaç gerekiyormuş. Ama tavuğumuz sonunda çok zengin olacağını hayal ederek sabretmiş. Ve sonunda hasat zamanı gelmiş ve gerçekten de tavuk çok miktarda ürün elde etmiş, kendisine yol gösteren arkadaşlarına seslenmiş:
- Kahveleri satmama kim yardım edecek?
Ördek:
- Ben yardım edemem, ancak kahveleri işlemek ve paketlemek için benim fabrikama getirmelisin.
Domuz:
- Ben de yardım edemem, zaten her önüne gelen kahve ektiği için kahve fiyatları çok düştü, senin kahven beş para etmez.
Fare:
- Ben bu işlerden anlamam, ayrıca artık sana verdiğim borçları ödemen lazım.
Sonunda kırmızı ibikli küçük tavuk gerçeğin farkına varmış ve buğday yerine kahve ekmenin büyük bir hata olduğunu anlamış, çünkü borç içindeymiş ve yiyecek tek bir lokması yokmuş. Açlıktan ölmemek için yine
yardım istemiş:
- Yiyecek bir kaç lokma bulmama kim yardım edecek?
Ördek:
- Ben yardım edemem, senin hiç paran yok.
Domuz:
- Ben de yardım edemem, zaten herkes kahve ektiği için buğday eken de kalmadı, yiyecek yok.
Fare:
- Ben yiyecek bulamam. Ancak bana borçlarını ödemediğin için para yerine senin tarlanı almak zorundayım, iyi bir tavuk olursan, belki senin o tarlada boğaz tokluğuna çalışıp, benim için buğday yetiştirmene izin verebilirim.
Şimdilerde bizim kırmızı ibikli küçük tavuğumuz, artık farenin olan eski tarlasında buğday yetiştiriyor ve karnını doyurmaya çalışıyor.
Kaynak : İngiltere de ilkokullarda okuma kitabı olarak okutulan "The Little Red Hen" kitabı. Sanki öykü değil, Türkiye'nin son 50 yılı. Ya bu öyküyü yazan Türkiye'den esinlendi, ya da Türkiyeyi 'Kırmızı ibikli Tavuk'a çevirenler bu öyküden esinlendiler.

Ampul

Çok komik ama gerçek...

Olayın kahramanları, iki üniversite ögrencisi. Koyu geyik muhabbetinin düğümlendiği durumlardan birinde,bu iki kafadar bir iddiaya girer. Delikanlılardan biri, odanın tavanında asılı olan ampulü ağzına tamamen
sığdırabileceğini iddia eder. Evet yanlış okumadınız, bildiğiniz 100 mumluk ampulü. Ve sığdırır da...

Ancak bir sorun vardir.Ampulü ağzından geri çıkaramamaktadır. Arkadaşı hayret eder bu nasil iş diye, o da
evdeki başka bir ampulü ağzına sokar ve tabiiki o da çikaramaz. Bunun üzerine iki kafadar hastanenin yolunu tutmaya karar verirler. Ağızlarında ampul olduğu halde bir taksiye atlarlar. Konuşma zorluğu çekerek güya taksiciye dertlerini anlatırlar.Taksici bir taraftan gülme krizi geçirirken bir taraftan da 'nasıl olur abi ya, uğraşsanız çıkar, bir asılın şuna, şaka mı yapıyonuz ?' diye söylenmektedir. Neyse akşamın bir yarısında acile gelirler. Taksici ayrılır. Doktorlar çocukları beklemeleri için bir odaya alir. Veeee, aradan 15 dakika geçmeden taksici kapıda görünür; tabii ağzında bir ampulle. Amcam çocuklara inanmamıs, açık olan bir marketten ampul almış ve denemiştir !! Şimdi anladınız mı Ampul Partisi'nin Türkiye'de nasıl iktidara geldiğini?

BİR ŞEY OLMAZ DİYE HERKES DENEDİ VE GÖRDÜK ÇIKARAMIYORUZ.

OY VERİRKEN İYİ DÜŞÜNÜN, AMPUL BU SEFER AĞZIMIZDAN ÇIKMIYOR...

YARIN ÖYLE BİR YERE GİRERKİ DOKTORA BİLE GİDEMEZSİNİZ.

SEÇİMLERE AZ KALDI ,BİR DAHA SAKIN DENEMEYE KALKMAYIN!!!


***Alıntıdır Gülümseme ***

Azrail

Yaşanmış gerçek olay Gülümseme

Adamın biri arabasıyla giderken yolda bir yolcu alır arabaya. Adam arka tarafa biner. Şoför:
- Eee hemşerim kimsin nereye gidersin.
Yolcu:
- Ben azrailim. Canını almaya geldim
Şoför alaycı bir tavırla
- Sen mi azrailsin? Yaw senin gibi Azrail olurmu hiç?
Yolcu sakin bir tavırla
- Sen daha önce azrail gördün mü ki tarif ediyorsun? İnanmadın bana öyle mi?
- İnanmadım tabi
- O zaman 2** metre ilerde bi adam daha alacaksın
gerçekten de adamın dediği gibi şöför 200 metre ilerde bir yolcu daha bekliyordur ve onu da arabaya alırlar. Ama yolcu ön tarafa oturur. Olaylar bundan sonra daha da enteresanlaşır. Şoför yanındakine:
- Eee sen klimsin nereye gidersin
- Abi ben merkezde bir yerde indirirsen çok sevinirim.
Şoför:
- Yaw şu arkadaki adam bana azrailim diyo görüyonmu şu herifi. Hem iyilik ediyoz hemde dalga geçiyor zibidi
öndeki arkaya bakar ama kimse yoktur.
- Abi arkada kimse yok ki.
Şoför hışımla arkaya bakar ve
- Körmüsün be adam arkada oturuyor ya
öndeki arkaya bir daha bakar ve
- Abi senin kafan iyimi yoksa dalga mı geçiyorsun?
Bu sefer arkadaki söze girer:
- Gördün mü? Öndeki beni ne duyabilir ne de görebilir
Şoför bir anda dizlerinin bağı çözülür bet beniz atar. Arkadaki:
- Hadi arabayı kenara çek 2 rekat namaz kıl canını alacam
Şoför ağlamaklı çaresiz bir şekilde arabayı kenara çeker ve iner arabadan. Sonra... Sonra ne olmuş biliyormusunuz? Adamlar arabayı aldıkları gibi kaçmışlar...

Zincir e-posta gönderenlere teşekkür :)

Bu zamana kadar bana zincir e-posta gönderen tüm dost ve arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim;

Sayelerinde tuvalet temizlemekte kullanıldığı öğrendiğim kolayı içemez oldum.

Aids virüsü taşıyan iğneler kıçıma batar korkusuyla sinemaya gidemez oldum.

Deodorantlar kanser yapıyor diye sayelerinde artık bir domuz gibi kokmaya başladım.

Telefon hattımı kullanıp bana borç takarlar korkusuyla telefonlara da cevap vermiyorum.

İçinden fare ya da fare zehiri çıkar diye hiçbir kutu içeceği içmiyorum.

Çok sevdiğim içkime ilaç koyup beni uyuturlar,organlarımı çalarlar ve buz dolu bir küvetin içinde
uyanırım diye bana yaklaşanları da tersliyorum.

Neyim var neyim yoksa satıp hastanede yatan ve büyük ihtimalle ölmek üzere olan çocuklara yatırmayı düşünüyorum.

Mail listesine katılırsam alacağım söylenen para, bilgisayar, cep telefonu ya da gezileri beklemekten de evden dışarı çıkamaz oldum.

Tuz Gölü'ne Konya'nın katkılarından dolayı yemeklerim tuzsuz tatsız.

Msn paralı olacak; Adam yeşerecek mi, sararacak mı beklemekten de gına geldi.

Excel hala ne zaman emekli olacağımızı da bildirmedi.

Bir maili forward etmedim, başıma ne belalar gelecek diye korkuyla beklemekten ruh sağlığımı da kaybettim.

Multipl skleroz olunuyormuş diye diyet ürünleri düşmanıma bile tavsiye etmiyorum.

Yerli malı kullanacağım derken marketlerde barkodu 869 ile başlayan ürünleri aramaktan da gözlerimin biraz daha bozulduğunu farkettim.

Sevgili dost ve arkadaşlarımdan gelen;
"lütfen okuyunuz", "çok önemli", "aman virüse dikkat", "bilmem kim para dağıtıyor", "en az beş kişiye yolla", "inanmadım ama doğruymuş", "kişiliğini test et", "tıkla para yolla, tıkla yardım et", "bilmemkim seni gözetliyor", "bilmem kime mail at, haddini bildir", "onu yeme bunu ye" şeklinde başlayan kerameti kendinden menkul, nev'i şahsına münhasır bu mailler sayesinde hep beraber "kafayı çizme"ye ne kadar yakın olduğumuzu da müşahade etmiş oldum.

ŞİMDİ: Eğer bunu 60 saniye içinde 12.000 kişiye göndermezsen;
Bilesin ki bir kuş sabah akşam kafana siçacak ve hayatı sana dar edecektir.  Gülümseme  Sırıt

*** Alıntıdır Gülümseme ***